Cumhuriyet
sadece yönetim şeklidir. Mücadelesi daha önceden verilmiş bir devletin yönetim
şeklini belirlemek sanıldığının aksine güç olmasa gerek; eğer belirlemiş olduğunuz yönetim şekli için etrafınızda buna uygun
kişiler bulundurabildiyseniz. Azımsanacak kadar küçük bir olay da değildir; bir
yönetim şeklini belirlemek ve bunu bütün millete kabul ettirmeye çalışmak. Bu
durumu tabii ki göz ardı etmemek gerekir. Ancak halkımız yeri geldiğinde uysal
koyun olmasını da bilmektedir. Bu uysallık yönetenlerin yanlışlarına belirli
bir noktaya kadar tahammül edilmesini sağlıyor ya da güzel yönetime karşı
gerçekleştirilen olumsuz algı yönetiminin bir anda tutmasını engelliyor.
İlan edilen
yönetim şekillerinden bazıları çekişmeli rejimlerdendir. Birden çok yönetilebilme
seçeneğinin (partilerin) olduğu cumhuriyetler buna örnek olarak gösterilebilir. Bundan
dolayı bu tarz yönetim şekilleri zamanla yönetildikleri kesimin kendilerini ifade eden uygulamaları ile
şekillenmektedir.
Peki 29 Ekim
1923'de ilan edilen yönetim şeklinin mücadelesini halk mı verdi yoksa
mücadelesi verilmiş bir yapı milletle mücadele etmek için mi ilan edildi?
Şurası bir gerçek, halk açısından şimdi olduğu gibi o günün şartlarında da
düşündüğümüz de, I. Dünya Savaşı cepheleri olan Çanakkale'de, Yemen'de,
Kafkasya'da ve Irak'ta ve diğerlerinde ne için savaşıldı ise Kurtuluş Savaşı'nda
da o amaçla savaşıldı; İslam, özgürlük ve emperyalizm ile mücadele. Tıpkı bugünün
şartlarında, FETÖ darbe girişimi sırasında 15 Temmuz 2016 günü halkın sokağa
çıkma nedenleri ne ise o günde savaşmanın nedeni de o idi.
Yukarıda
bahsedildiği üzere cumhuriyet yönetenlerin elinde zamanla şekillenir. O zamanın
yöneticileri güneşin batıdan doğduğunu düşünerek batılı devletlerin halkları
üzerinde uyguladıkları politikaları cumhuriyet, demokrasi ve eşitlik
kavramlarının ardına sığınarak çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı amaç
edinmişlerdi. Acaba nasıl ulaşacaklarını düşünmüşlerdi? Oğlunun başına kına
yakan ananın değerleri ile oynayarak mı? Her bir seçim sandığının başına
silahlı bir asker dikerek mi? Ya da Maraş'ta, başörtüsüne uzanan elleri kıran
Sütçü İmam'ın sahip çıktığı bacıların torunlarının başörtüsüne ilan edilen
rejimi kullanarak düşman askerlerinin yapamadığını yaparak mı? Ezanın dinmemesi
için şehit olan atalarımızın yadigarı ile oynayarak mı ulaşacağınızı sandınız?
Cumhuriyeti kendi çıkarları için kullanan kişi ya da gruplar sadece
ideolojisinin peşine düşer. Ancak siz şunu unuttunuz: Ülkesi adına, İslam ve
özgürlük için savaşan, bu ülkenin her bir evladı bir dava neferidir. Bu davayı
ise bir başbakan asmak ile, bir cumhurbaşkanı zehirlemek ile, belli aralıklarla
darbe yapmak ile bitiremezsiniz. "Hem ölürse Mehmet’ler ölür. Mehmet’lerin
davası ölmez."
Bu millet cumhuriyete
düşman olmadı ancak siz cumhuriyeti bu milletin değerleriyle oynamak için
kullandınız. Siz ülke vatandaşınızı davası uğruna savaşmasını sağlayıp sonra da,
çağı yakalamak safsatasıyla, savaştığı unsurların kölesi haline getirmek
istediniz. Bu halk köle olmadı ancak siz giderek köleleştiniz. Bunun yanında
yetiştirdiğiniz gençler ile övünürken yetiştirmek istemediğiniz gençlerden özür
bile dilemediniz. Sakın dilemeyin; ideolojiniz zarar görür.
Siz farkında
olmayabilirsiniz ancak bu millet hiçbir zaman cumhuriyete düşman olmadı. Bazı
dönemlerde nefes alma fırsatı elde etti, bazı dönemlerde ise- ne hazindir ki-
devletinden çekinme gereksinimi duydu. Bunu bile sırf ülkesi zarar görmesin diye
yaptı. Ancak bu ülkenin sessiz çoğunluğu geçirilen 14 yıldan beri değerlerini
yaşamanın mutluluğunu başkalarını ötekileştirmeden kardeşçe yaşıyor. Peki
yaşıyor da sizin korktuğunuz mu oldu? Bakın hala Türkiye Cumhuriyeti Devleti
var ve bunu korumak için de sizin çağ dışı diye düşündüğünüz, cumhuriyetin
düşmanı olarak kafanızda biçimlendirdiğiniz millet 15 Temmuz 2016 tarihinde tankların
önünde değil miydi? Dediğimiz gibi yönetim şekilleri zamanla yönetenlerin
yönlendirmek istediği biçimde şekillenir. Milletin
değerlerine karşı bir yönetim biçimi belirlenmediği takdirde bu halk bir bütün
olarak mücadelesini veriyor, farkında mısınız?
Cumhuriyet
sadece bir yönetim şeklidir. Türkiye Cumhuriyeti ise bir devlettir. Ümmetin güçlenmiş kalesidir. Bu ülkeye biz sahip çıkmazsak elbet sahip çıkıp bu çağın kölesi
yapmak isteyen maşalar, terör grupları ve onların
destekçisi olan bazı ülkeler mevcuttur.
Biraz da, yukarıda
bahsi geçen gerek siyasi olayları, gerekse -çoğu zaman- siyasi olayların bir
sonucu olan ekonomik istikrarsızlıkları
kökünden çözmek için 16 Nisan 2017'de referanduma gitmiyor muyuz? Yaşadığımız
14 yıllık istikrarlı yönetim neticesinde hem ekonomik olarak hem özgürlükler
bakımından ülkenin her kesimi ile kazanmayan kaldı mı? Peki bu istikrarın devam
etmemesi Türkiye'nin gelişmesini istemeyen odaklardan başka kimin işine
gelebilir ki? Bundan dolayı referandumu, geçmişte yaşanan ve birbirimizi
ayrıştıran uygulamaların tekrar etmemesi için, günümüzden ziyade gelecekteki
yönetimlerde devlet ve milletin barışık bir şekilde ilerlemesini devam ettirecek olan çözüm
anahtarı olarak düşünmekteyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder