Kimsesiz Hiç Kimse Yok
Kimsesiz
Hiç Kimse Yok
Hiç
kimse yok kimsesiz
Herkesin var bir kimsesi
Ben bugün kimsesiz kaldım
Ey kimsesizler kimsesi
***
Kimse aradığım yollarda
Kimsesizlik kimsem oldu
Dinsin artık hicranın cana
Kimse aradığım yollar
Kimsesiz kimselerle doldu
Herkesin var bir kimsesi
Ben bugün kimsesiz kaldım
Ey kimsesizler kimsesi
***
Kimse aradığım yollarda
Kimsesizlik kimsem oldu
Dinsin artık hicranın cana
Kimse aradığım yollar
Kimsesiz kimselerle doldu
Fatih Sultan Mehmet Han
Şiiri okuduğum
vakit atamız Fatih Sultan Mehmet Han'ın hangi ahval içinde bu şiiri kaleme
aldığını düşünmeden edemedim. Koskoca Sultan diyor ki "Kimsesizlik
kimsem oldu". Bir çağı kapatıp bir çağı açan koca Sultan böyle demiş ve
içimden bir ses şöyle diyor: O "varlığa" rağmen bir "hiç"
olmanın, kimsesiz olmanın verdiği hüznü kalbinde hissederek kalemine yaz demiş.
Belki de bir
çağı açıp bir çağı kapatan güçte buradan kaynaklanmaktadır. Sırtını hiç bir
maddi varlığa dayamadan, Allah'a "Kimsesizler kimsesi" diye yakarışta
bulunmasından ötürü güzelim şehir İstanbul'un fatihi oldu. Biraz da mesele
varlık içinde hiç olabilme, hiçliği hissedebilme meselesi değil mi? Düşündüm de
bizim atalarımız maddi meseleleri mesele haline getirmedikleri için birçok şeyi
göze alabilmişler sanırım, ya da edindikleri meselelerin çözülmesi için mananın
vâr olması meselenin çözümü için en elzem şey olduğundan maddeyi geri plana
atıp, manaya ulaşmak için manaya sırtını dayamışlar ve bir çırpıda bütün
maddeyi gözden çıkarmışlar. Kanuni Sultan Süleyman'ın şu sözü bu duruma en
güzel örneği teşkil etmiyor mu:
"Saltanat
didükleri ancak cihân gavgasıdur
Olmaya baht ü
saâdet dünyede vahdet gibi."
Günümüze
değinmeden edemeyeceğim. "Impossible is nothing" cümlesi sizin de
bileceğiniz gibi bir markanın reklam konusu olmuştu. Çevirisi ise
"hiçbirşey imkansız değildir" olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısaca o
markayı edindiğimiz de aşamayacağımız engel yoktur diyerek aslında en büyük
engeli ortaya çıkarıyor; kendi markasını. Beni edinmezsen engelleri de
aşamazsın. Bu akılda oluşturduğu ilk akla gelen "engel" belki de.
O markadan
bağımsız olarak "hiçbir şey imkansız değildir" cümlesini ele
aldığımız da herbir okuyan insanı aciz olan bir varlık statüsünden
çıkarıp çizgi filmdeki "He-Man" noktasına getirme arzusu yok mu?
Gerçekten insan için imkansız birşey yok mudur? İnsan herşeyin sahibi midir?
"Aldığı nefese bile hükmedemeyen insana" bu kadar güç yüklemesi
yapmak kimin faydasına olacaktır? Güç bende diyen, Afrika'daki çocuğa daha
fazla mı yardım edecektir? Humanizm'den anladığınız bu mu? "İnsan
merkezcilik" manasına gelen Humanizm ile bu ve buna benzer yaklaşımlarla
her insanı merkeze mi alıyorsunuz ya da birilerini mutlaka dışlamak mı zorunda
kalıyorsunuz? Soruların cevabı kısa ve net.
Diğer bir açıdan
bakarsak; belki de bu bakış açısı biraz zorlama bir bakış açısı olacaktır. Gücü
para ile kazanıp hiç birşeyin imkansız olmadığını bilinç altına yerleştiren
insan için, insanı getirdiği nokta, onu sadece tüketim argümanına dönüştürmek
değil midir? Tüket ve Güçlü ol. Bu paradoksa itilen insan, çalıştığı vakit
ürettiği ürünü sadece ve sadece tüketmek için gerçekleştirdiği ikilemine zorla,
ancak farkında olmadan yavaş yavaş
itilmiyor mu? İnsanın sırtını mana yerine maddeye dayandırılması zorlanmıyor
mu? Bu soruların da cevabı kısa ve net.
Kısaca Allah'ın
nasip ettiği bir nefes olmadığı an, varlıklar hepimizin göç edeceği yerde hala
vâr olmaya ve birçoğundan faydalanmaya devam edecek miyiz? Cevap, kısa ve net.
Eski dünyaki ile
yeni dünyadaki insan merkezciliği olan "hümanizm" dedikleri şey
arasında ne de çok fark var. Halbuki yeni dünyada ne de çok olanaklarımız var, birbirimize ulaşmak için. Kuru kavgalara tutuşmak yerine birbirimize el uzatmak
için ne çok bahanemiz olmalı. Çıkan bu
kargaşanın kökeninde yeni dünyada, hiçbirşey imkansız değildir cümleleri ile,
bize empoze edilen gömlek bedeninin insan fıtratına uymadığı yatmıyor mu? İnsan
ruhu S, M, L bedenleri kadar standart değil. Ruha dikilen gömlek yaratılış
fıtratına uymadığı an ters teper ve tepiyor da. Ruhumuzu incitmeyen gömlekler
dikmek ve yaratılış fıtratımıza uymayan bedenleri kabul etmemek, bununla beraber bedenimizin değil de ruhumuzun nefes alıp vermesi dileğiyle, ey
talip.
ismail bal
2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder